2000'li yılların başlarında kalabalıktan kaçmak söz konusu dahi olmazdı. Büyük bir aile, büyük bir sığınak demekti. 2 katlı müstakil bir evin balkonunda içilen çayın tadı, tandırda yapılan mis gibi içli çöreklerin kokusu, kazan kazan kaynatılan salçaları ilk fırsatta ekmek arasına sürüp yemek ve daha bunun gibi bir sürü güzel şey kolay kolay unutulamazdı, unutulmamalıydı.
Dışarıdan bakıldığında basit bir araç gibi görünen Toros, o günleri daima bana hatırlatır. Ufak olmasına rağmen kocaman bir aileyi içine sığdıran Toros, girdabıyla meşhur ırmak, söğüdün dibini bataklığa çeviren su, kurbağa sesleri, elma ağaçları, Tabiat Ana'nın vermiş olduğu bir sürü sebze ve meyve...
Üzerinden geçildiğinde toz bulutuna dönüşen köy yolu, içinde patlıcan pişen tencerenin ateşin etkisiyle simsiyah olması o güzel anılardan sadece birkaçı. Hele ki külbastı yemek, kotunu dizleri hizasında kesip şort yapan bir çocuk için adeta zirveydi.
"Bir avluya dünya sığardı evvelden, şimdilerde ben bu küçük avluya zor sığıyorum..."
"Toroslu Yollar" adlı çalışmam, en değerli anılarıma yapmış olduğum yolculuğun izlerini taşır. Şarkıya döktüklerim ise bunlarla sınırlı değil. Yıllarca Toros'a kocaman bir aile sığdı, 2020'de ise Toros'un içine binecek kimse kalmadı.
"Göçüp gidenlerin ruhu şad olsun..."
"Göçüp gidenlerin ruhu şad olsun..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder